Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Balçık Bahçe

Öyle anlar var ki içimde, ölürsem benimle birlikte yitip gidecekler diye boşaltmak istiyorum hepsini bir kutuya. Hikayemi, üzüm buğusuna yazmak istiyorum; varın siz düşünün, neye çabalıyorum. Sırtımı yaslamak için bir dağ seçtim kendime, onu yaraştırdım heybetiyle dertlerime; yamaçların uzlaştırıcı değil uzaklaştırıcı olduğunu katmadım hesabıma. Parmakla saydım ben geleceğimi; dinginliğime, durgunluğuma düşen tek bir damlayla, "Ölmüş bütün babaları suçluyorum." *** Tavanda gazeteler var; dökülmüş sıvanın, işlemiş rutubetin uçlarını sarkıttığı sarı gazateler, üzerlerinde kimbilir kaç yılından kalma resimler... Üst kattaki odaların çekmecelerinin birinde sararmış sayfalara atılmış acemi çocuk imzaları görüyorum; kilidi kırılmış hatıra defterimin parçalanmış, küsmüş, soğumuş sayfaları üzerindeki günlerime titriyor gözüm. Döşemeler, tavan; gözlerimi diktiğim yer yazı, gözlerimi kaçırdığım yer yazı... ve resimler ve gazetelerde gördüklerim, hala hatrımda izler bır

Kuşların Bildiği Kadim Şeyler

İnsanlar, kuşların kadim şeyler bildiğini söyleyen kitaplar okuyor; kuşların kadim şeyler bildiğini ıskalayarak. Bugün bir film izledim bir çocukla birlikte. "Şarkı Söyleyen Kadınlar"dı ismi. Reha Erdem'in demiyorum misal, tüm yargılardan arınıp okuyun bu yazıyı. Size bu metni nasıl yazmam gerektiğini aslında kestiremiyorum. Didaktik olmak en korktuğum, ama size, yakarır gibi fısıldamayı düşünüyorum. Kederle başa çıkmanın istemsiz yolu olarak gülmek, yemek yapmak, şarkı söylemek, çayırlarda zıplamak olan kadınlar bana yabancı değil. Kadını mistisizmi ve deliliğiyle evrenin en kıymetli köşesine koyabilirim, bu kulvarda erkek bana pek derya gelmiyor. Ben kurgulanan yaşamlarımıza inat zekayı, analitikliği ve rasyonelliği baş tacı etmiyorum. Evet, tüm bu saydıklarım da erkeğe iliştirilmiş şeyler. Kim, neden, nereden iliştirirse, artık. Ezberlemeyin. Tatak, yatak, tatak, yatak diyerek bir yatağın üzerinde ileri geri sallanan kadını gördüğünüzde "Bu deli mi

Bir GSA Röportajı

Resim
3 Ağustos 2014 Karaköy Mai, Toz ve Toz ve Seni Görmem İmkânsız isimli 3 başka grup. O zaman popülerlikten kaçıyor muydun, GSA’nın solo kariyerinde adını böyle duyurabilmesinin sebebi nedir? Bandrollü bir albüm yayınlamanın ve onu türlü mecralarda insanlarla paylaşmanın getirdiği bir şeyler vardır belki ama hiçbir zaman popülerlikten kaçmak ya da oraya koşmak gibi bir amacımız ve stratejimiz olmadı. Biz her zaman hayalimizdeki müziği yapıp insanlara ulaştırmanın derdindeydik ve on yıl boyunca farklı gruplarla müzik yapıp hiçbiriyle albüm yayınlamadık. Tabi ev uğraşımı bir takım demolarımız, kayıtlarımız oldu. Ama devlet nezdinde bir şey yapmadık, istemedik. Çünkü müziğin pişmesi ve onun kitlelerle buluşması için bir şekilde emin olmak gerekiyor, o başka bir kulvar. Sektöre girme kafası hiçbir zaman bizde uyanmamıştı. GSA'nın ismiyle bir albüm çıkarmak aslında bir nevi plak basmayı istemek ve bunu büyük kitlelerle buluşturmak için yapmamız gereken bir şeydi. Dolayısı

Çobana Methiye

7 Mayıs     Bi' izmaritin ıslığını duyabilmenin olurunu düşündün mü hiç? Bu sana, bir şey hatırlatmalı. Bu sana bir şey hatırlatmıyorsa da derdetme. Bırak o gemicileri ürkütsün. Sen zaten fırınlardan bakkala, bir çıkma ekmek peşinde; sabahın ayrımını soğukluğundan yapabilecek raddede, güneşlere küsmüşsün. -şimdi gülümseyerek hatırladım diyorsun bak, bir adamın elinde tavuskuşuyla sokakları gezdiği filmi de- Senin doğduğun güne beş gün kalmıştı. Öyle hikayeler anlatmak isterdim ki onlara, aklımda yine senden aşırttıklarım. Bocalardım; eğer evsizlerden ve ermişlerden ve sabahlara dek sokaklarda cirit atan ifritlerden seni sürmeseydim. Yataklardan kalkıp yokluğuna yüz sürmeseydim. Senin kirpiklerin vardı, senin kirpiklerin beni o sabah çölde bir yel gibi selamlayamadı. Dağların başlarına eşkıya gibi dikilmiş evleri geçtim. Dağların başlarına eşkıya gibi dikilmiş evleri benzin istasyonlarında süzüm süzüm süzdüm ve sana gelmediğim bu yolda verdiğim her bir mola beni ra

Şair Neco'yla Yazgülü

Ben Yazgülü. 2009 yılı Cimcozlar belediyesi güzeli. Önce hatırlatayım istedim, çünkü bilirim ki ben demesem kimsenin aklına gelmeyecek dutları ve onu yiyen bülbüller gibi insanları ile meşhur bu kasabanın en güzel kızı seçildiğim. Evet ben Yazgülü. Bir ağustos rüzgarıyla doğmamışım babamın kucağına. Güz gününün birinde, babam kemerini takmayı unuttuğu için eve geri döndüğünde annemi terasta çığlıklar ve sular içerisinde bacakları açık, fasulye ayıklar gibi yere otururken bulduğunda, işte tam o anda doğuyormuşum. Şimdi bana sormayın neden. Babam nükteyi severmiş herhalde, babamın nükteyi sevip sevmediğini tartacak kadar tanımadım onu. Öyle ki ben daha fesleğenler arasında emeklemeden, annem ikinci kardeşime gebe, kirazları tuzlayıp tuzlayıp mideye indirmeden evvel babam bir fettanla kaçmış söylenceye göre. Ne benim büyüdüğümü görmeye ilgisi, ne zıpçıktı kardeşimin altı parmaklı doğmasına dair bir fikri varmış işe bakılırsa. Altı parmaklı kardeşim, terasta bacaklarını kocaman ayırarak y