Kuşların Bildiği Kadim Şeyler

İnsanlar, kuşların kadim şeyler bildiğini söyleyen kitaplar okuyor;
kuşların kadim şeyler bildiğini ıskalayarak.

Bugün bir film izledim bir çocukla birlikte. "Şarkı Söyleyen Kadınlar"dı ismi. Reha Erdem'in demiyorum misal, tüm yargılardan arınıp okuyun bu yazıyı. Size bu metni nasıl yazmam gerektiğini aslında kestiremiyorum. Didaktik olmak en korktuğum, ama size, yakarır gibi fısıldamayı düşünüyorum.

Kederle başa çıkmanın istemsiz yolu olarak gülmek, yemek yapmak, şarkı söylemek, çayırlarda zıplamak olan kadınlar bana yabancı değil. Kadını mistisizmi ve deliliğiyle evrenin en kıymetli köşesine koyabilirim, bu kulvarda erkek bana pek derya gelmiyor. Ben kurgulanan yaşamlarımıza inat zekayı, analitikliği ve rasyonelliği baş tacı etmiyorum. Evet, tüm bu saydıklarım da erkeğe iliştirilmiş şeyler. Kim, neden, nereden iliştirirse, artık.

Ezberlemeyin. Tatak, yatak, tatak, yatak diyerek bir yatağın üzerinde ileri geri sallanan kadını gördüğünüzde "Bu deli mi şimdi?" sorusunu sormanız, bazı kara parçaları üzerindeki bazı çiçekleri solduruyor. Sorulara cevapları kafanızda bir yerlere nasıl çakabiliyorsunuz? Bakın inanın size fısıldıyorum, yani İshak'ı, evrenin sırrını duymak isteyen herkese cevabı seslenen o kuşu vurduğunuz zaman, "İşte bu kadar!" diyebileceğiniz kadar kim, ne kötülük yaptı size?

Dediklerimi anlamasanız da hissedebiliyor musunuz ucundan bucağından size korkuyla ne getirdiğimi? Allah diyorsam eğer bana kitaptan bahsetmeyin her seferinde. Allaha inanmak demek, büyüye inanmak demek, ben atomlara inandığım an yok olurum, yok oluşa inanmak demek, bakın benim tüylerim diken diken oluyor bunlar konuşulunca, gülüp geçerseniz oralarda birçok çiçek...

Bir şeyleri kanıtlama arzusu içerisinde olmak, büyük harflerle konuşmak bunlar İshak'ı öldürüyor ve aslında karşı çıktığınız, "uğruna savaştığınız" her mevzuda bayrağı elde götüren oluyorsunuz. Usulca konuşun. Bırakın ben büyüye, kadim şeylere, deli kadınlara, sefalete, rutubete, toprakla konuşmaya, kuşların bildiklerine, bu yaşımda korkmama rağmen çınar ağaçlarının bilgeliğine, allahla birlikte doğaya ve tüm o deli elçilerin içime ılık ılık bir şeyler akıtan söylencelerine inanayım.

Uzun bir zamandır düşünüyorum. İnanıyorum ki evrenin tek bir özü var. Bu öz kainattaki her hikayenin iskeletini oluşturuyor. O yüzden atasözleri var, o yüzden deve hikayeleri hiçbir zaman başlamıyor ve bitmiyor. Ben çölde, ölümüne yürüyen Bab'aziz'le, çölü birkaç hayvanıyla geçmek isteyen kadının hikayesinin bir olduğuna inandım. Bu yüzden artık konuşmamak istiyorum. Siz uzun uzun şeyler anlatıyorsunuz, birçok şeyden alıntılar yapıyorsunuz, siz -ki bunu söylerken bile tüylerim diken diken oluyor- bir soruya "Ne bileyim?" diye cevap verebiliyorsunuz, birbirinize bunu diyebilecek kadar ne kötülük yaptınız? Ben korkuyorum, İshak'ı öldürmekten değil, İshak'ı o daldan uçurmaktan değil, İshak'ın minik yüreciğini hızlandırmaktan bile korkuyorum.

Tüm bunlar yüzünden tasavvufa, saçma geliyor diyerek 5 vakit allahla konuşan insanlar beni çok korkutuyor. Bu yüzden hiçbir kudrete inanmadığını söyleyen maddeci adamlar beni çok korkutuyor. Sen, insansın. Tin, diye bir şey var, bir yerlerde yazıyor. Sen, bir kudrete inanmazsan, o çiçeğin orada büyümesinin ne anlamı var? Bakın usulca konuşuyorum, yemin ederim ağlar gibi konuşuyorum. Benim aklım ermiyor. Ben her soruma şimdilik sadece tek bir yanıt bulabiliyorum içimde. O kelime çok önemli. Mahcubiyet, diyorum.

Dediklerimi ben daha önce kimseden duymadım. Ezberlemeyin demiştim ya, bunları bir şeylerin içine koyarsanız, önceden hafızaya çalakalem açılmış klasörlere atarsanız, ah oralarda bir yerlerde bir çiçek...

Tuvaletleri bahçede olan -helaları dışta olan-, geceleri kovalara işediğimiz evlerde, eğer bir keder anında bir kadının göbeğini hoplata hoplata çiftetelli oynadığına inanmazsanız, birçok şeyi reddetmiş olursunuz. Mesela hayret gücünüzü -varsa- kaybedersiniz, hayret etmenin nasıl bir şey olduğundan bahsetmeme gerek var mı?

Tüm o kitaplar yakılabilir, eğer ıskalıyorsanız. Filmleri masalarda dile dökülsün diye izliyorsanız umarım masalarda susan ve gülümseyen insanlar olur. Hepiniz çok güzelsiniz. Hepimiz çok güzel olmaya çalışıyoruz. Cerahatli yerlerimiz falan var, misal, onlarla nasıl bir ilişki içerisindeyiz bilmiyorum.

Analitik, sistematik, matematik gibi kelimeler kullanabilirim hiç bilmeden bu büyüsüz şeyleri. Öyle nitelendirmiştim, bu kadın deli mi, diye soru soran çocuğu. Bana şiirin çok basit bir şey olduğunu, kendisinin de şiir yazdığını söylemişti. Ben sustum. Ben aklıma ilk gelen açıklama olarak "dikte etmek" kalıbını kullandığım vakit bana böyle entel kelimeler sevmediğini söylemişti. Ben hayret ettim. Bana kadının deli olup olmadığını, bu mu yani, olduğunu sorduğu zaman ona bakıp anca gülümseyebildim.

Hasbelkader geç gerçekleşen birkaç iflastan birinin sunduğu ciplerden birine çocuk yaşta bindiğimde babam sayesinde, ben daha onu kanıksamadan araba altımızdan alındı. Bir cipi kanıksamanın bana getireceği felaketin şimdi farkındayım. 8 yaşlarında küvetlere saklanırken, 10 yaşlarında teknelerde ingilizce konuşmak beni havuzlu apartman dairelerine, atatürke, sigara içen kadınlara yaklaştırmıştı. Şükür ki teknelerde ingilizce konuşurken dahi, tuvaletlerle münasebeti olan bir kızdım. Yani bir yakut olarak cerahatim ailemin kaderine en kaliteli mürekkeplerle yazılmıştı.

Bir şeyler var söylenen. Birkaç cümle var, çok güzel. 9 yaşımda, İhsaniye 9-D durakları önünde toprakla gizlice konuşmaya çalıştığım zamanlar vardı. Bir kez konuşmadan bindiğim zaman otobüse boğazım düğümlenirdi, otobüs camından toprak alan gözümden sıyrılana kadar bakardım ona.

Siz, çok güzel kitaplar okuyorsunuz. Siz, çok güzel ve çok yakışıklısınız. Siz, güçlü ve özgüvenlisiniz. Siz, istediğiniz anda cebinizde yüzlerce lira olabiliyor. Bunların size ne kazandırdığını, inanın bana anlamış değilim. Mesela siz hala "Nerden bileyim?" diyebiliyor musunuz insanlara?

Ben, yüz yüze bunları anlatmam pek kimseye. Bazen yeri geliyor birkaç cümle söylüyorum ağlıyor bazı 'sırra inanan'lar. Bazıları sarılıyor. Bazı dediğime bakmayın aklıma düşen 2 kişi. Yazdım çünkü, söyleyince herkes anlamıyor. Hoş, yazınca da ilk paragraftan sonrasını okumadım diye espriler bile yapacaklarınız var. Çiçekler...

Son kez, usulca, yalvarıyorum size, İshak'ı öldürmeyin.


Kuşların kadim şeyler bildiğini söyleyen kitaplar okuyup, kuşların kadim şeyler bildiğini ıskalamayın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yazmama'ya Dair - I

Koca Bey ve Titrek Fincan Hanım

A Walk To Remember