Kayıtlar

Sabuklama etiketine sahip yayınlar gösteriliyor
Kız kardeşlik.  Okuduğum bölümden dolayı senelerce, kadınlar ve aralarındaki ilişkilere bir grup insan -çoğunlukla kadın- önderliğinde kafa patlattık. Edebiyat fakültesine yolunu gönülden geçen sebeplerle düşüren kimileri olarak hayatımızın yoğruluş açısından en ivmeli dönemlerinde hayata aynı fakülteyi, kimi zaman yurdu, kimi zaman aynı okunmuş kitabı paylaşarak devam ettik. Tüm bu süreç boyunca kendimizi çılgıncasına aradığımız o en erken dönemlerden değil de kendi yolumuzu hafiften bulduğumuza inandığımız, en azından kendi benliğimizin sesini tanır olduğumuz süreçte birbirimize kadınlar olarak kol kanat gerdik. İşte ben tam bu noktada, bu kol kanadın, nerede kırılmaya uğradığını sorgulamaya çalıştım bu gece ve çoğu zamandır.  İçe dönük, geçmişe dönük, eve dönük bir insan olduğumdan dostluğun mahremiyetine ve kutsallığına çok önem verirdim. Hala aksini söylemem. Fakat zamanla, özellikle bu bahsini açtığım dönemlerin ardına yaşanılan kimi olaylar ve süreçler kimi kad...
hangi arbededen geriye ben kaldım bugün bu soruyu sordum kendime. doğrusu cevabı da pek mühim değil. önemli olan, soruyu kendime sorduğum zaman kendimi içine koyduğum vaziyet. yıllar vardı ki sokaklarda savrulmuyordum. evlerde halıların üzerinde sancılanıyordum. bu kez diş fırçasız, kapatıcısız yürüdüm, yağmur da yağdı. herkes içinde bir yumruyla mı doğar, doğarsa onu sonradan mı kaybeder, onu zamanla besler büyütür mü, yoksa kimisi yumrusuz mudur bilmiyorum. ama ben kendimi bildim bileli sancıyorum. kalabalıklara karışamadım, büyük kahkahalar atacak mevzular bulamadım kendime, 3 5 dostun arasında konuşmaya ihtiyaç duymadan, başımı birinin dizine yaslayarak onlar kendi aralarında konuşurken gökyüzünü seyre dalamadım -son bir aydır aklımda olan bu- ya insanları etrafıma alamadım, ya da insanları etrafımda tutamadım ya insanları etrafımda istemedim. çünkü şimdi ne zaman o üstüme iliklenmiş yalnızlık önlüğüyle masalara oturacağım bir kimse arasam kendime, 4 dakikaya eve koşasım geliyor...
Gücüme gidiyor, tıpkı anneannemin dediği gibi ‘öyle sıkma kendini oh kızım bak guatr olursun’ anında, kendini sıka sıka ağlarken yazmaya çalışmak. Ne için ifade etmeye çalışıyorum tüm bunları? Neyin, hangi elde kıymeti var? Neden bu iletim çabası? Çok içinde teklik bu. Çokluğa bir türlü ulaşamamanın kahrı. Bu kahrın her vakit sana sinsice sokulması. Ne yapıyorduk ama? Sırtlan. Hep yaptığın gibi. Ama çıkarma işte o bohçadan bir şeyler, gül dağıtır gibi soyut dikenler verme millete, desem de kendime, allah kahretsin hep bunlar söylendi diye yollar oralara çıkıyor ama, yazmazsak deliririz belki. Kimimiz öyle. Yazmaktan başka çaremiz yok. Nasıl da romantik duyuluyor değil mi? Kahrı bilseniz keşke , bilmenizi dilerdim. Bu yazmak, belki sihir yaratır diyorsun, içselleşir diyorsun, kimden olursa. Her an umuyorsun. Ama yok. Çoklukta teklik. Gücüme gidiyor birçok şey, eyvallah. Bire beşi görmek, ona buyu görmek, dağıtılan payı görmek, benim payıma düşeni görmek gücüme gidiyor, eyvallah. K...

Günce: Hüdayi Yokuşunda Bir Katır

Yükü ağır bir katır gibi yere çökecekmişim gibi geliyor. Yokuş çıkarken, aniden. Öyle ani olacak ki insanlar, bu katır öyle katır değildi, diyecekler. Herkes, nihai sonumu bellediğim hareket ile birlikte zamanla alışacak bu duruma. Bazı katırlarda da bu böyle oluyor, diyecekler. Bir süredir yokuş çıkıyorum. Oldukça aziz yokuşlar bunlar. Mistisizmi bol ama ürperti sınırına ulaştırmıyor kimseyi. Azizler çiğ köftecilerle karşılıklı olunca, insanın şaşırdığı daha çok bu alakasızlık oluyor, o da işi olup-olmayıp düşünen için. Yokuş çıkıyorum evet. Bu yokuşları çok aramadım hayır, çünkü bu da soruldu bana. Çeşitli internet mecralarında evlerin, yokuşların zirvelerinde olduğu yazmıyor. Daha çok, semtin en nezih mahallesinde, iskeleye beş dakika gibi tanımlamalarla karşılıyor sizi evler. Yanlarında beliren sayıları şöyle bir tartıyorsunuz cebinizde, ona göre eliniz gidiyor da basıyorsunuz kliğe. Ben o gün bir de evin tavanında tahta kaplama gördüm, bir tarafı gittikçe alçalan, çatı katı de...

bende yahudalık da yok

Yalnızlık melankolimizin otoyolu olmuş değil mi? Etraflıca donanmış halde bile olsak şikâyet ettiğimiz ama bir yandan da pazarlamasını yaptığımız bir şey elimizde. Ama bazı insanların isteseler de yalnızlıkla ilgili herhangi bir ilişkide bulunamayacakları inancındayım, duygusal ya da fiziksel. Yalnızlığın kendine iliştirilmediğini düşünen insan bu dediklerimi asla anlamayacaktır. Yalnızlıktan şikâyet edilse de ya da biraz yalnız kalınmak istendiği söylense de bu yargılar benim kafamdaki “yalnızlık” mefhumuyla bir hayli zıt düşüyor. Kimi istese de bunun travmasını yaşayamaz. Yalnız olduğu ya da kalabileceği şeklen ve hissen zihnine uğramamıştır. Bu yüzden mutlu halde gezer. Kimi ise her kiminle birlikte ve mutlu olursa olsun ruhuna iliştirilmiş bir “yalnızlık” illeti-serveti(?) vardır. Ne yana kaçsa da kurtulamaz ondan. Ondandır ki kalabalığa ya da ikili mucizelere rağmen yetinemez, sesi daha hırçın çıkar, gözü derindir ve ışıkta bakılırsa farklı tepkiyebilir. Yalnızlığına saplantılı i...

Atölyelerde Masaya Yatırmalık Olmayan

Şimdi burada, bu noktada birçok parçalanmışlık var. Ben, bunlardan birine değineceğim.  Dil'e dokunmadan. Ben evime geliyorum, evim dediğim benim ailemin, benim doğduğum; yaşadığım yer. Ben bu kadar eskilerimin yanında bir bakıyorum ki başka kızlar var, başka kadınlar var- kafa yapısı derler- onların inançları ve tutamaçları var. Ben kafam ağır gelince onlara kahve içmeye gidiyorum, onlarla arabalara biniyorum, markasını söylemeyeyim pahalı arabalara, sonra böyle küt kesim 55 yaşında hanım teyzelerin bomontilerle dudak buluşturduğu yerlere gidiyorum, eller havaya falan diyoruz. Bardak çarpıştırıyoruz. Böyle yerlerde sezdiklerim, Istanbul’da, daha loş, saykodelya tınlayan yerlerde sezdiğim korkunçluklarla çarpışır mı acaba? Onu bilemeyeceğim. Ürkünçlüğün yüzdesini de alıyordur bazı makinalar. Bunu, ben es geçiyorum.  Burada, bazı şehirlerde, bazı mahallelerde kızlar seçilmenin peşinde, tercih edilmenin, farkında değiller enseleri dibinde esenin. Bu kızların anneler...

Kuşların Bildiği Kadim Şeyler

İnsanlar, kuşların kadim şeyler bildiğini söyleyen kitaplar okuyor; kuşların kadim şeyler bildiğini ıskalayarak. Bugün bir film izledim bir çocukla birlikte. "Şarkı Söyleyen Kadınlar"dı ismi. Reha Erdem'in demiyorum misal, tüm yargılardan arınıp okuyun bu yazıyı. Size bu metni nasıl yazmam gerektiğini aslında kestiremiyorum. Didaktik olmak en korktuğum, ama size, yakarır gibi fısıldamayı düşünüyorum. Kederle başa çıkmanın istemsiz yolu olarak gülmek, yemek yapmak, şarkı söylemek, çayırlarda zıplamak olan kadınlar bana yabancı değil. Kadını mistisizmi ve deliliğiyle evrenin en kıymetli köşesine koyabilirim, bu kulvarda erkek bana pek derya gelmiyor. Ben kurgulanan yaşamlarımıza inat zekayı, analitikliği ve rasyonelliği baş tacı etmiyorum. Evet, tüm bu saydıklarım da erkeğe iliştirilmiş şeyler. Kim, neden, nereden iliştirirse, artık. Ezberlemeyin. Tatak, yatak, tatak, yatak diyerek bir yatağın üzerinde ileri geri sallanan kadını gördüğünüzde "Bu deli mi ...