hangi arbededen geriye ben kaldım
bugün bu soruyu sordum kendime. doğrusu cevabı da pek mühim değil. önemli olan, soruyu kendime sorduğum zaman kendimi içine koyduğum vaziyet. yıllar vardı ki sokaklarda savrulmuyordum. evlerde halıların üzerinde sancılanıyordum. bu kez diş fırçasız, kapatıcısız yürüdüm, yağmur da yağdı.

herkes içinde bir yumruyla mı doğar, doğarsa onu sonradan mı kaybeder, onu zamanla besler büyütür mü, yoksa kimisi yumrusuz mudur bilmiyorum. ama ben kendimi bildim bileli sancıyorum. kalabalıklara karışamadım, büyük kahkahalar atacak mevzular bulamadım kendime, 3 5 dostun arasında konuşmaya ihtiyaç duymadan, başımı birinin dizine yaslayarak onlar kendi aralarında konuşurken gökyüzünü seyre dalamadım -son bir aydır aklımda olan bu- ya insanları etrafıma alamadım, ya da insanları etrafımda tutamadım ya insanları etrafımda istemedim. çünkü şimdi ne zaman o üstüme iliklenmiş yalnızlık önlüğüyle masalara oturacağım bir kimse arasam kendime, 4 dakikaya eve koşasım geliyor.

işlerin hakikaten bu kadar içler acısı olup olmadığından da emin değilim. yemek yesem burnumu çeke çeke acımı unutuyorum, kendime bir el kremi alsam 3 dakika öncenin ağlayanı ben değilim, oldu ki kulaklık kulağımdan çıktı diyorum ne yapıyorsun. ama işte tam o nüks anlarında ben, yumrumun, yüreğimi eline alıp büze büze nasıl koparmaya çalıştığını biliyorum. o yumrunun yetmeyip boğaz düğümüme okkalı tekmeler savurduğunu biliyorum. anı yaşa diyorlar. kronikleşse 1 aya kalmaz kederden öleceğim acıyı ben 10'ar dakikalara böle böle sanki bir ömürdür yaşıyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yazmama'ya Dair - I

Koca Bey ve Titrek Fincan Hanım

A Walk To Remember