Atölyelerde Masaya Yatırmalık Olmayan



Şimdi burada, bu noktada birçok parçalanmışlık var. Ben, bunlardan birine değineceğim. 
Dil'e dokunmadan.
Ben evime geliyorum, evim dediğim benim ailemin, benim doğduğum; yaşadığım yer. Ben bu kadar eskilerimin yanında bir bakıyorum ki başka kızlar var, başka kadınlar var- kafa yapısı derler- onların inançları ve tutamaçları var. Ben kafam ağır gelince onlara kahve içmeye gidiyorum, onlarla arabalara biniyorum, markasını söylemeyeyim pahalı arabalara, sonra böyle küt kesim 55 yaşında hanım teyzelerin bomontilerle dudak buluşturduğu yerlere gidiyorum, eller havaya falan diyoruz. Bardak çarpıştırıyoruz. Böyle yerlerde sezdiklerim, Istanbul’da, daha loş, saykodelya tınlayan yerlerde sezdiğim korkunçluklarla çarpışır mı acaba? Onu bilemeyeceğim. Ürkünçlüğün yüzdesini de alıyordur bazı makinalar. Bunu, ben es geçiyorum. 

Burada, bazı şehirlerde, bazı mahallelerde kızlar seçilmenin peşinde, tercih edilmenin, farkında değiller enseleri dibinde esenin. Bu kızların anneleri var, “sana bugün kimler baktı” diye kırıtıyorlar. Ben 2 sene evvel de bir çiğdem şakalının evinde duydum, daha bismillah kapıdan girdiğim vakte yakın "güzel giyin şehrimizin kızları güzeldir" lafını. Ben böyle anneyi tanıyamam. Böyle kızlar, oğlanlar yetişmesin. Biz bir yerlerde estağfurullah bir şeylerin peşindeyiz, bazı şeyler güdüyoruz haddimiz kadarını. Ama bunlar şimdi kan, can diye diye hangi lafın, hangi kadarını sineye çekeceksin? Bu anneler kızlarına, boyanmayı öğretiyor, salınmayı öğretiyor, bu anneler kızlarını tezgaha iteliyor. AH. Kızın beğendiği adamın izini sürmesini basitlik niteliyor. Anne de “malını” tanıyor, onun “mal”ı, beğendiği çocuk, "çalgıcı" diyor annesi, ona yazacak mı, acaba onu beğenecek mi, diye yazıyormuş. Ego, falan diye cümleler kuruluyor. Ah. Ben bunların uzağında durunca, beceriksiz sanılıyorum. Beceriksiz, işvesiz. O salonlarda. Kime neyi neden anlatacaksın; kim, neyi, neden anlayacak? Ben paralel şaşkınlıkları Istanbul’larda da yaşıyorum. Bazı adamlara. Bazı koltuklara savruluşlara. O şaşkınlıklar da yazıldı, o şaşkınlıklar da paylaşılacak bazı sayfalarda, bir şeyleri bekliyorum.

Geliyorum ben şehrime, geziyorum, görüyorum, aileye geliyor sıra. Onlara laf dersem dilim karıncalanıyor. Ama bazı tıkırtılar var işte, o konular çok mahrem. Ben hala mahremiyete inanırım, iki iken söylerim onları. -Açmadan buluta içtekini.- 

Şimdi ben uzunca bir zamandır, dert çekiyorum. Ben uzunca bir zamandır da, uzak kaldım; cümleler sıralasam da arka arkaya o öyle metotlu, kurgulu, atölye masalık şeyler olmuyor. O yüzden bir yerlerden de kulağıma çalındı, yazmak geliyorsa yazıyorum, okusun, anlasın, kimin akımına, tarzına yakınsa, birileri niteler. Ben o sohbetlerden sıyrılmayı temenni ediyorum. Havalesi de var. 

Bir de bir çocuk ve onun cümlelerinin DOKUSU var. Ben iki parmağım arasında yıllarca yorgan kılıfı tuttum. O’na da, her yerden ve hep eyvallah, diyorum. 

Bir de, bir de herkes "kafayı yemiş", ama kayda değer pek delimiz yok. Ona pek üzülüyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yazmama'ya Dair - I

Koca Bey ve Titrek Fincan Hanım

A Walk To Remember