Gücüme gidiyor, tıpkı anneannemin dediği gibi ‘öyle sıkma kendini oh kızım bak guatr olursun’ anında, kendini sıka sıka ağlarken yazmaya çalışmak. Ne için ifade etmeye çalışıyorum tüm bunları? Neyin, hangi elde kıymeti var? Neden bu iletim çabası? Çok içinde teklik bu. Çokluğa bir türlü ulaşamamanın kahrı. Bu kahrın her vakit sana sinsice sokulması. Ne yapıyorduk ama? Sırtlan. Hep yaptığın gibi. Ama çıkarma işte o bohçadan bir şeyler, gül dağıtır gibi soyut dikenler verme millete, desem de kendime, allah kahretsin hep bunlar söylendi diye yollar oralara çıkıyor ama, yazmazsak deliririz belki. Kimimiz öyle. Yazmaktan başka çaremiz yok. Nasıl da romantik duyuluyor değil mi? Kahrı bilseniz keşke, bilmenizi dilerdim. Bu yazmak, belki sihir yaratır diyorsun, içselleşir diyorsun, kimden olursa. Her an umuyorsun. Ama yok. Çoklukta teklik.


Gücüme gidiyor birçok şey, eyvallah. Bire beşi görmek, ona buyu görmek, dağıtılan payı görmek, benim payıma düşeni görmek gücüme gidiyor, eyvallah. Ki artık öğüt denen o kancık meyvesini dahi duymak gücüme gidiyor. Mutlu prenslerden laf işitmek gücüme gidiyor. O kalbe değer, bu gözü bürür diye laflarımı eğip sıkmak gücüme gidiyor. Hep söylerim, sertim, acımasız ve kırıcıyım. Gözü kararanlardanım. Önünü göremeyenlerdenim. Ama bir sor yol oraya gelmeden nasıl yalvardım size? İşte, artık, “Bir şeyler katı bizde.” Ama işte her bir buna rağmen kancığın kabulüne karşı benim şartlı kabulüm gücüme gidiyor.


Bak, büyük kahır geliyor. Yedi gök onu yerle yeksan etsin, söylene söylene sağırlaştık ama gece yürürken yere bakmak da gücüme gidiyor. Siyah dudaklı, göz irisi sarı adamlar tarafından kendi çeperine hapsedilmek, bunu dile getirdiğinde yine göz akı beyaz adamlar tarafından gördüğün muamele hele; nasıl gücüme gidiyor bilseniz. O yüzden masanız, mesajınız, dostluğunuz dahi ürkütücü. Anlamayacaksınız. Görünen ve söylenenden çok daha öte çok daha kâinatsal bazı kalleşlikler var, eyvallah, inşallah hayat benim düzlemimde beni topuğumdan vurmaz.


Benim birçok şey gücüme gidiyor gördüğünüz gibi. Yani ben gücenik bir insanım. Yani ben şu lafı hak eden bir insanım, “Sen de amma alıngansın ya.” Cennetlik nebatlar görün. Ben sizden bıktım. Bıka bıka, vallahi billahi gücüm kalmadı. Gücüm kalmadı dedikçe bir heybe daha vuruldu sırtıma. Hadi hangi kameraya bakıcam bu eyvallah için, siz söyleyin.


Dilimi ısırmak imanım oldu. Ben bu müslüman sözleri çok seviyorum. Derdi, küfrü O’na bağlamayı çok seviyorum. Eyvallah ki ona da, ondan çıktı bütün dertlerimiz. Ona ben nasıl küskünüm bilemezsiniz.


Adem’e de yakarsak bizimki de hep münacaat oldu. Uğradı mı ona bilemem de, insana kızdıkça, o kızgıntı sana doğru silkelendikçe ama silkmeden, göklere çıkardık bütün küfrü. O da affetsin bizi. Affetmeye gücü kaldıysa.


Bundandır ve nicelerindendir kırgın aksimiz. Çoğunu da ileride söyleriz belki birimiz beş olur. O rab korusun bundan dahi, ki böyle büyük konuşmalarımız vurdu bizi hep topuğumuzdan. Dile getirmek dinimizdir dedik ama ağzımızı da bir kapatamadık. Bakın bu biz’li retorik sanmayın ki çoğulluktan ya da bir duygudaşlığa meyil tezahürü. Ben maço olmayı seviyorum, işte ondan.


Sonucu verdim bir de affımı dileyeyim. Her şey kompozisyona uygun olsun. Bu laflarım bir adama.

Her kelimemiz sana çıkıyor, her kelimen bizi bir şeylere devşiriyor. Ben ‘öfke, öfke’ diyordum, okudum ki sen ‘yol başlatan’ demişsin. E sen hep kelimenin en güzel halini seçmişsin. Bize helallik almak düşüyor.  


İşte ‘ona buna’ güceniyorum derken, en sona da bu cümle kalıyor.
“bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan”



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yazmama'ya Dair - I

Koca Bey ve Titrek Fincan Hanım

A Walk To Remember