Şair Neco'yla Yazgülü

Ben Yazgülü. 2009 yılı Cimcozlar belediyesi güzeli. Önce hatırlatayım istedim, çünkü bilirim ki ben demesem kimsenin aklına gelmeyecek dutları ve onu yiyen bülbüller gibi insanları ile meşhur bu kasabanın en güzel kızı seçildiğim. Evet ben Yazgülü. Bir ağustos rüzgarıyla doğmamışım babamın kucağına. Güz gününün birinde, babam kemerini takmayı unuttuğu için eve geri döndüğünde annemi terasta çığlıklar ve sular içerisinde bacakları açık, fasulye ayıklar gibi yere otururken bulduğunda, işte tam o anda doğuyormuşum. Şimdi bana sormayın neden. Babam nükteyi severmiş herhalde, babamın nükteyi sevip sevmediğini tartacak kadar tanımadım onu. Öyle ki ben daha fesleğenler arasında emeklemeden, annem ikinci kardeşime gebe, kirazları tuzlayıp tuzlayıp mideye indirmeden evvel babam bir fettanla kaçmış söylenceye göre. Ne benim büyüdüğümü görmeye ilgisi, ne zıpçıktı kardeşimin altı parmaklı doğmasına dair bir fikri varmış işe bakılırsa. Altı parmaklı kardeşim, terasta bacaklarını kocaman ayırarak yerlerde resimler yapan annem ve Cimcomar'dan (Cimco marketler zincirinin Cimcozlar kasabasındaki en büyük ve aslında tek bayisi) hafta içi her gece 9:45'te ellerinde poşetlerle gelen bendeniz bu olaya pek takılmışa benzemiyoruz.
Kasabamız ülkenin en sakin yerleşim yerlerinden. Öyle ki güzeller güzeli seçildiğim sene, huzurlular huzurlusu Cimcozlar salyangoz şehir seçildi. Salyangoz hayvanından dolayı size burada hayatın ne kadar yavaş geçtiğini söylemeyeceğim, ama o büyük şehirlerde bahsedilen koşuşturmacalı yaşam bizim teraslarda sırayla çekirdek çıtlayarak izlediğimiz televizyonlarda gözlerimizi tavşanlar gibi açmamıza sebep oluyor. Hepimizin dönüm dönüm tarlası var. Tarlalarımızda dutlar, kirazlar, ayvalar, armutlar; bahçelerimizde fesleğenler, aslan ağzılar, sümbüller. Böyle doğala vurduğuma bakmayın. Gelişmiş de bi kasabaydı bizimkisi, şehirlere yakın, şehirlerden öte taraftaydık. Dışarlardan insanlar gelirdi pazarlarımıza. Bal gibi dutlarımız dillere destan, kalitesi efsaneler halinde yayılırdı ötelerde. İnsanlar geldikleri vakit kasabamızın cennetin yeryüzündeki yansıması olabileceğine inançları tam, geri dönmeyi iple çektikleri vakitlere değin iç çekişlerle ayrılırlardı yollarımızdan.
Cimcomar'da çalışmaya başlayalı 1 buçuk sene oluyor. Burası kasabanın ilk ve tek marketi. Kasabanın hıncını çekmek istemeyen market sahibi kesinlikle meyve satmıyor. Buna karşın marketimiz bir çarşı niteliğinde. Çeşit çeşit malzemeler, çanak, çömlekler, ıvır zıvırlar, donlar, penyeler; bunların yanında elbette ki paketlenmiş yiyecekler. Cimcomar'ın tek kasiyeriyim. Ben Cimcozlar belediyesi güzeli Yazgülü. Her gün işime, ona kendimi bir tepsiyle sunar gibi tacımla gelirim. Tacımın geyik boynuzlarına benzeyen dalları arasında, o dalların uçlarına kasabamızı temsil edercesine dutlar kondurulmuş. Kasabada herkes tanır beni. Kendi ünüm yanı sıra meşhur Zuzu sultanın kızıyım. Biz de gurur anadan kıza, Zuzu sultan köyden çıkan ilk ressam. resimleri kasabadaki eski muhtarlık binasının altındaki depoda her sene yazın sergileniyor. Elbette düzenleyeni bendeniz Yazgülü. Sergiye ilgiler kasabanın efsanesi gibi yayılıyor. Şehirden gelenler, Zuzu'nun resimlerine hayran hayran bakıp "ne mistik" diyorlar her seferinde. Onlara ellerimizle yaptığımız dut şerbetleri ikram ediyoruz. Onları büyülüyoruz.
Gece 9:45'te ellerimde çantalarla evceğizime dönmediğim günlerde yaptığım başka bir şey Neco'yla buluşmak. Neco, namı diğer şair Neco. Neco nakışçı Gülten, emekli asker Turabi'nin oğlu. Neco'yla hep kasabanın çıkışındaki Aydoğdu yaylasında buluşuruz. Neco bana şiir okur. Çapkın herif Allah için. Kasabada herkes bizi pek yakıştırır ama omuz silker geçerim. Ben mi? Neco'yla mı? "İlahi Nurten abla" dedim geçen karşı komşumuza. "İşimde gücümde insanım, Neco'yla ne işim olacak benim." Lafı bitirdiğim gibi kırık Zuzu sultan fırçasını bir bıçak gibi fırlatıverdi üstüme. "Hakir görme, aşağı kalmazsın." "He ana, hee" dedim de yollandım. Bu çevrede sağlıklı kaldığıma şaşadururum.
***
"Kız dutlu gel buraya."
Yine denk geldi ballı çocuk dedim içimden.
"Takıl peşime kara dutu silkmeye gidiyorum."
"Ooh, Zuzununkileri de pek özlemişim."
"Hööst dedim, şairsin diye sanma her kelimene izin var."
"Güldürme kız beni," dedi yanağımdan bi makas aldı Neco. Neco pek severdi böyle hareketleri. Ben de izin verirdim arkadaşım değil mi. Yakışıklı çocuk da... Aramızda kalsın hoşuma gidiyor vallahi, e adam da değil mi.
Bizim eve giden patikanın sağındaki karadutun yanına geldik. Neco'ya, "Sen burda bekle ben yaygıyı alıp geleyim" dedim.
"Yaygıya ne gerek var, sen çık da ye dalından, ben burda beklerim seni." dedi.
"Hınzır herif ben aşağıdan sütbeyaz bacakları gözle diye mi çağırdım seni, dur durduğun yerde yaygıyı getiriyorum." dedim.
Dönüş yolunda baktım ki bizim hayta ağacın dibine uzanmış ağzında bi ot güneşten gözleri kısmış etrafı izliyor. "Ne yattın yerlere?" dedim. "Yatmak, gözlerinde yatmak zindanı. Gözlerin hani?" dedi zıpkın gibi fırladı yerinden. "Hadi boş konuşma da çık bakalım ağaca," dedim, "Kalktım ki Yazgülü evet, ağaçlar uyuyor nisan ölümleri umursamıyor. Hadi bismillah," dedi sıçrayıverdiği dalla bi hamlede çekti kendini yukarı. O yukarda dalları silkeliyor ben serdiğim yaygının birkaç adım gerisinde bunu izliyordum. Şeytan dürttü de deyiverdim:
"Neco, alır mısın beni varsam sana?
Dutları silkelemeyi bıraktı da,
"Ne alcam be seni, kasabanın kurtlu dutusun sen."
"Deme öyle be, ya yanarsam sana. Tut ki çıktım aşık oldum dedim sana, çekip gidecen mi?"
Hışımla atladı daldan karşımda bitti.
Yukardayken cesaret almıştım da, "Laf ediyorum öyle hadi hadi işine bak," dedim yaygıya düşen dutları yemeye koyuldum.
"Noldu kız, utandın mı hınzır? Neler söylüyosun sen öyle" dedi sırnaştı.
"Hoşuna gitti bakıyorum," dedim itiverdim elini hemen. Nasıl da pişman oldum dediklerime. Yedim yedim karadutları, kıpkırmızı ellerime bakarak mırıldandım, "Cinayet işlemedim dut topladım dalından,"
"Ne dedin kız sen?"
Baktım ki hoşuna gitti, "Ne oldu benden de mi çıkar bir şair yoksa," dedim.
"Hay ağzını öpeyim." dedi de arka cebine kıstırdığı kırış kırış kağıda yazıverdi küt uçlu kalemiyle.
"Bana bak hakkımı isterim ha, yok öyle cümleleri araklamak dedim."
"Ne istiyon hadi söyle," dedi, ağzında otu evire çevire.
"Bana da bi şiir yaz."
"Şimdi düşünmeye başlayayım yarın okurum" dedi.
Cevapla memnun "Hadi," dedim "gazeteci oyunumuzu oynayalım."
"Hadi bakalım," dedi "bugün neler sormaya ercek aklın"
"Hmmmm, Neco bey" dedim, "Kasabanın tescilli güzeli kitabınızı yazgülü diye bir hanıma ithaf etmişsiniz, kimdir o?"
"Hahayt" diye bir kahkaha kopardı, "Kız sen beni öldürecen." dedi.
***
Size böyle anlattım diye ne oldu sanıyorsunuz. Bizim Neco, bizim çapkın Neco üç ay sonra Arif abi'nin düğününde, damadın şehirden gelen kardeşi Sude'ye terasta şiir okuyormuş. Arif abi şiir miir anlar mı, bakmış ki herkes aşağı da kudurur gibi halay çekerken bunlar terasta uzanmışlar sedire yıldız mıldız bakıyor, "Vay namussuz" demiş Arif abim çekmiş kuru sıkıyla vurmuş bizimkini. Duyunca ah Neco ah dedim, çocuğum gibi azarladım ölüsünü. Haytayı bizim dutun karşısındaki köy mezarlığına gömdük. Bana da hep dediği vardı ölürsem yaz mezar taşıma, şairdi desinler diye. Mermerini kendi ellerimle kestirdim de koştum bütün sanatkar işlerine, son rötuşu ben geçeyim istedim. Şimdi mezarlığın yukarlardaki en havalı tepesinde yatıyor Neco.
-Şair Neco Kızkaçıran-
Doğum 1990 Ölüm 2014
El fatiha
"Peşimde bir cümbüş bıraktım mı ben?"



*Bu öykü Marşandiz Fanzin'in 6. sayısında yayınlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yazmama'ya Dair - I

Koca Bey ve Titrek Fincan Hanım

A Walk To Remember