Nakani Bonyadam


Yokuşun sonundaki kaldırımda oturuyorlar. Çocuk kısa dizlerini karnına çekmiş, arnavut kaldırımlar arasındaki çamurlu suya daldırıyor bir demir çubuğu, eştikçe eşeliyor. Adam upuzun bacaklarını karnına çekmiş, silkelediği küllerin suyla temas anında yok oluşlarını izliyor. Aralarında sözsüz bir antlaşma var sanki. Hareketlerinin uyumu aynı dili paylaşmadıkları gerçeğini perçinlemiyor. Öyle ki, -adam konuşmadıkça çocuğun midesi bulanıyor, -çocuğun konuşmaması adam için pek bir şey ifade etmiyor.
Uğraştığı taşlardan vazgeçmiş olacak ki kız demiri yere atıp kalkıyor aniden. Yüzünü lütfetmeyen adama sırtını dönüp koşmaya başlıyor yukarı. Yokuşun başına varınca son bir kez daha bakıyor geri, görüyor ki değişen bir şey yok kapısına vardığı evin eşiğinde terliklerini tekmeleyerek çıkarıyor, atıyor kendini bir hışımla içeriye.
İnek postlu holden merdivenlere seyirtiyor. İkişer adımda merdivenleri atlıyor, üç adımda odasına savuruyor kendini. Oturuyor sandalyesine poposunun ucuyla, masasının üzerinde varolan kalem ve kağıdı önüne hizalıyor. Sol elini öyle bastırıyor ki kağıda sanki avcunun izini çıkarıyor. İspirtolu kalemi öyle bastırıyor ki kağıda, kalemin ucu yılan diline dönüyor. Çizdiği a'lar bir çadır kafilesine, p şişko teyzesinin memelerine, t ard arda dizilen sokak lambalarına, l ise bir resim çerçevesine dönüşüyor. Kağıda bir süre baktıktan sonra hırsını almış olacak ki memnuniyetle gülümsüyor eserine. Kalemini masaya gelişigüzel savuruyor ve aynı adımlarla önce odasını sonra evi terk ediyor.
Adam hâlâ kaldırıma oturur vaziyette. Bu kez elinin altında mahallenin alacalı kedilerinden. Karnına çektiği dizlerinin üzerine yan yasladığı başıyla izliyor sermesti. Yılan dilli, hafiflemiş de salınıyor yokuş aşağı. Terliklerinin açık uçlarından fırlayan ayakları sapsarı kesiliyor. Adamın yanına vardığı zaman muzır bir utangaçlıkla pis'liyor kediyi. Kedi neye uğradığını şaşadursun, sonunda adamın ilgisini çeken kız yumuyor gözlerini izlendiğini bilerek. Boynunu hafifçe ileri atarak sallıyor başını. Gözlerini açtığında adamın yüzünde bulacağı tepkiden emin. Yanılmıyor da. Adamın kısılmış gözleri çözülüyor, seyirmeye başlıyor sol göz kapağı. Çocuk rahatça soluklanıyor. Cümlesi ağzında kar tanesi, "tuzlu limon yemeğe gidelim mi?" deyiveriyor. Adamın cevabını duymaktan korkar gibi başlıyor yürümeye yokuş yukarı. Gölgesiyle emin. Adam hırıltıyla söyleniyor nefesi çevresinde,
"naz bonyad makon ta nakani bonyadam"
"ne, banyodan mı geliyorum? Yok, yok. Sadece bozukluklarımı aldım."


*Bu hikaye Peyniraltı Edebiyatı Dergisi'nin 10. sayısında yer almıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yazmama'ya Dair - I

Koca Bey ve Titrek Fincan Hanım

A Walk To Remember