Ustura Bayır

*Okunurken dinlenmesi önerilir: Armand Amar - La Terre Vue Du Ciel


Saçları erkek tıraşı, yedisinde sarışın; montu baba montu. Gözleri miskahve bakıyor, eserekli. Adımları küçük ama höyt dese uçacak serçeler. Cinsine, cismine meydan okuyor meydanı yeni betonlamış şehir kaldırımında. Babasının bacağı dibinde, içi gübre kokan mavi minibüslerle gelmiş ilçeden. Uzak ilçelerden gelmiş, merkeze ayda bir gelinen.
Keskin ve diri bakıyor, baş harfi gibi, z.
Burun delikleri mi desem birer öpücük iliştirilmiş tanrıdan, ü.
İnce, zarif babası gibi ama anası gibi dik ve emin, l.
Baş çekiyor, başı çekiyor, küçük avcu babasının avcu içerisine sarınmış amma velakin adımları bir adım ileride geziniyor, yine anası, a.
Bir kat daha geçelim, l.
Ama bu hikaye onun hikayesi değil, bu hikaye bir köy evinin bahçesinde yıllar evvel vuku bulmuş bir olaya tekabül ediyor.
*
Bir nefes, iki; üç nefes, dört...
Dağ bayır, bata çıka ilerliyor. Çatılmış kaşları kim bilir kimlere küfürde, yol olmuş ilerliyor dibini ter almış saç köklerine. Ne üstüne sıçrayan çamurlara, ne uluyan kurtlara ilgisi, minibüs şoförüne saydırıyor. Meczup mu belli değil, mırıl mırıl mırıldanıyor, görelim bakalım ne diyor.:
"Dişlerimi sıkmaktan damaklarım birbirine uğrayacak/gırtlağımı yırtana kadar haykırmak istiyorum/sinir hastası oldum/vallahi kızgın değilim ama katıla katıla ağlamak istiyorum/vücudumun, ruhumun nükslerine verdiği tepkileri artık ezbere okurum/öğüresim geliyor/telaştan öğüresim/elimden gelmiyor ya bir şey/bağlı kalıyorum ya/hasbinallah/nefessiz kalıyorum/ben, elimi attığım yeri düzeltmeye alışkın insan/böylesine gelemiyorum"
Avını tespit etmiş sırtlan misali geçiverdi son tepeciği de ilerleyiverdi ova ortasında dızlak kalmış, sedirli beyaz eve.
Zılgıt
-ah ulan, ah ulan buldum ya inini! Buldum ya köşkünü paşa! Çık rahat, çık sıcak yatağından, uyuyorsan da gör, gör halimi keyiflen, gör halimi görmezden gel! On saat yol çektim, gecenin alnıydı indim, ona buna sora sora kötü kadın bellediler herifler de aldırmadım devam ettim. Paşa bey! Hesaplaşma vaktidir, çık da gül cemalinizi görelim!

Be hey herifçioğlu! Sıkıldım olmayacak diye diye sevişmekten. Anan mı bu, baban mı bu, aha ben geldim! Okudum ama inek de sağarım. Uğruna yeri gelir anama kulak tıkarım. Biliyorum, biliyorum allah yeri göğü yıksın, olmayacak da şimdi bir öpmeme engel mi bu seni? Otuz adamla oturdum, hiçiyle kalktım, güldüm, sohbete sohbet kattım. Hep yanımda olsalar da bir kere gelmediler dürüst. Sen çektin gittin, çıktın gittin açıklamasız. Yolunu gözlemeden bildim seni. Hepsiyle buluşmalara giderken takıp takıştırırım keyfim, süsüm yerinde. Ama sen, yamacında uyandığımda yağ bağlamış kahkülü alnımdan sıyırıp buse konduransın, yüzümün ortasındaki okka kadar çıbanı gözü görmeyensin, yastıkta salya baloncuklarıma yüz sindirensin. Neyine uzak olayım, nasıl olayım? Belası verilsin yedi kat göğün birinde birlikte keyfekeder oturamadıkça, allah vermedikçe bize bir katını da paşalar gibi kocayamadıkça. İçime atayım dedim, öğüteyim dedim, şişkinlik yaptı be paşam! Elimde avcumda kalmadı, bir halta yaramadı sakınmalarım. Elaleme anlatamıyorum seni, anlamıyor hiçbiri, fazla geldi de bak ben taşıdım, taşıdım bu boyla bak taştı da nerelere sürüklendim ne varsa içimdekilerle birlikte, dayanamadım dikildim kapına! Dengem şaşa şaşa düz yolu buldu, sendelemeden böyle içim bir hoş oldu. Kız idi-erkek idi yıktık, yemeği sen ettin, paraya ben yettim. A benim kırılganım, boynu bükük hüzün kuşum, incir ağacım, gam götürenim! Korku nedir bilmez idim ben, sende tir tir titredim. Bata çıka geldim. Bir daha bağırmayacağım demiştim hatrımda da içime ata ata kuatralarım azdı be paşam! Hatırlar mısın nasıl da içimden aka aka 'geberesice' demiştim o gece sana. Hatırlattım iyi mi oldu ama sakınmam yok, değişmişse sözlerim yüzüme tükür, hâlâ aynısın nazarımda. Allahın hatasısın, yolumu yoldan edensin, zarar ziyansın. Ben havvakızının en büyük ahısın sen kainatta. Aması da var ama... Söyletme, söyletme kaşını, gözünü sevdiğim, söyletme köse yanaklarına yüz sürdüğüm, bak yankıları karıştırdım taşına toprağına, sükunetine fırtına ektim, biçeceğim nedir sen söyle? Öyle gerimizden ter aktığı otobüs köşelerinde kebap yemelere giderken aç karna, 'evlenmesen olmaz mı' demeler kolay, bin seviyoruma bedel melaike yüzsüzlükler kolay diline; 'benimle evlen' diyemeyecek kadar zındıksın işte! Ama evlenmeyeceğim işte. Bendeki de salaklık ya evlenmeyeceğim. Diyorsun ya, sen fingir fingirsin duramazsın yerinde, öyle bir durulur ki paşam. Sen bilmezsin, çağlayan derelerin müşkülünü bilmezsin. Zaten iliğimi kuruttun be cani, zaten gençliğimi törpüledin ellerinle, aşkımdan alev alıp da serin sulara attın ya kendini. Aşkı din belleyip de kaçtın gittin ya hiçlere, titrek oldum aniliğinden. Ulan ben yoruldum. Seninle sıradan olamamaktan yoruldum, seninle en basit hayalleri kuramayacak kadar girift yaradılışlı olmaktan inim inim inledim. Varlık sancısı anandan çıkarken baş gösterdi işte; komser değilsin paşam sorgu odalarında, deşmeyeceksin. Hatun kişiler yerilir ya her zaman, ulan benden de bir filozof çıksın istemedim. Kadınlığıma yarışsın da dangalak olayım istedim, he de güleyim istedim, heyhat! Anamızın, babamızın ölüsünü istedim kavuşmaya tek yol. O zaman dedim dank edecek dangalağa. Bu gidişle yolum uzun değil, belledim. Sen çektirdin biz yaşlandık be paşam! Ece diyor ya, sen vurdun biz büyüdük! Tohumunu ekmeden gitmeyeceğim ama tohumsuz adım atmam ne vaktim kaldıysa yazılsın. Ver elini sevdiğim, ver elini yitik adem'im ver. Söz, son kelimelerim artık, mecalim yok mıklamaya. Sevişiriz, ağlarız, güleriz; iste konuşmayız. Ver o baba ellerini. İçim dışıma çıktı daha ne diyeyim; bak odaların ışıkları bir bir yanıyor. Çık cama, çık ağzını bile açmadan bak gözlerime de çiy tutsun dalların. Titrer alt göz kapağın bana değince bilirim. Ah, nelerini bilirim. Gel, bitsin, gitmesek de olur, gel de kıvrılayım yamacına, duymuş ol bütün söylediklerimi. Ben bütün bu cümleleri tekrar kuramam."


*Bu öykü Peyniraltı Edebiyatı Dergisi'nin 6. sayısında yayınlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yazmama'ya Dair - I

Koca Bey ve Titrek Fincan Hanım

A Walk To Remember